Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşuyor balam,
Konuşup çoşuyordu!
Kim demiş "Çört vazmi!"
Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e......y!
Düşman gezer!
Dala bir dağdır
kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
Kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
İniyor kayık,
Devrilen
Bir atın
sırtından inip,
Şahlanan
bir ata
biniyor kayık
Ve Türkmen kayıkçı
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Başında kocaman kara bir papak;
bu papak değil:
tüylü bir koyunu karnından yarıp
geçirmiş başına!
koyunun tüyleri düşmüş kaşına!
ÇIKIYOR KAYIK
İNİYOR KAYIK
Ve kayıkçı
"Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
fakat, sanma ki Hazerin karşısında divan durmuş!
O bir Buda heykelinin
taştan sükunu gibi kendinden emin
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Bakmıyor
kayığa
sarılan
sulara!
Bakmıyor
çatlayıp
yarılan
sulara!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık
devrilen
bir atın
sırtından inip
Şahlanan
bir ata
biniyor kayık!
- Yaman esiyor be karayel yaman!
Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!
- Aldırma anam ne çıkar?
Ne çıkar
kudurtsun
karayel
suları
Hazerde doğanın
Hazerdir mezarı!
Çıkıyor kayık
İniyor Kayık
Çıkıyor ka....
İniyor ka....
Çık.........
in..........
çık...........
1928
NOT: Türk şiirinde hiç denenmemiş yapıların Nazım Hikmet şiirine konu edinmiştir. Nazım hikmet "Şairin sesi yüksek çıkmalıdır" der. ve bugüne kadar hiç denenmemiş yapıları şiirine yansıtır. Dizeleri normalin iki katı büyüklüğünde yazıyor. Bu da modern şiirin ölçütlerinden biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder